.

17 Eylül 2011 Cumartesi

Yapmak ile Yıkmak Arasındaki Adalet Sağlayıcı: Aşk

"Yıkmak kolay, yapmak zor" derler ya hep, doğrudur. Yapmak yıkmaya göre her zaman zor olmuştur benim adıma. Bundan dolayı da genelde rahatsızlık hissetmişimdir. Bu kadar dengesiz olmamalı diye düşünmüşümdür. Bir şeyleri oluşturmak için harcanan zaman yok etmek için gereken süreye denk olmalı diye dilemişimdir. İşte yine bir gün böyle düşüncelerin ortasındayken biriyle karşılaştım. Gözlerimi alamadım bir türlü. Sebebi onu görmekten aldığım keyifti. Vücudum adrenalin salgılıyordu. Kalbim hızlandı. Kan basımcım arttı. İçimde bir şeyler oluyordu. Sanki hızla giden bir arabayla bir tümsekten atladığında tüm iç organlarının havalanması gibi, sanki uzun zamandan sonra çalıştırdığın kaslarındaki tatlı laktik asit ağrısı gibi... Nasıl desem farklı bir şey işte. Bir anda ve çarpıcı. Evet tam o an çarpıldım. Sanki üstümden çin ordusu ışık hızında tek sıra halinde geçmiş gibiydi. Her şey bir anda oldu. Bir anda içimde kocaman bir şey oluştu. Yapmak hep zor olmuştu hayatımda, herkeste olduğu gibi. Ama şimdi anında içimde devasa bir şey yapıldı. "Yıkmak kolay, yapmak zor"un ikinci kısmının genel geçerliliği aramızdan ufak bir törenle ayrılıyordu. Yapmak'la yıkmak arasındaki adalet sağlanıyordu sanki. Kendime gülümsedim.

Bundan sonraki kısmı kısa geçeceğim: Aşık oldum. Gittim. Tanıştım. Aşık oldu. Sardım. Sevdim. Sevdi. Öptü. Kırdım. Kızdı. Öptüm. Öptü. Kırdım. Kızdı. Öptüm. Öpmedi. Sardım. Sevmedi. Gitti. Gelmedi.

Yıkmak kolay olmadı. Onun içimde bir anda oluşturduğunu yıkmak kolay olmadı. Yıkamadım.. Sökemedim. Söküp atamadım. Diğer her değerin başına geldiği gibi "Yıkmak kolay, yapmak zor" da tepetaklak oldu. Bitmedi. Bitiremedim. Diğer her cepheden galibiyetle çıkan "yıkmak" müttefikim olduğu tek savaşta yenildi. Yenik düştük. Unutmadım. Unutamadım. Lanet olsun bu kadar zor olmamalıydı bu. Böyle öğrenmemiştik. Böyle öğretmemişlerdi. Lanet olsun. Ben tükendim içimdeki o tükenmedi. Lanet olsun.

11 Eylül 2011 Pazar

Aslında #2

arkadaş ortamında bir kadının güzelliğini savunurken "verse" diyen adam

Aslında; "Çok müşkül durumdayım. Hayatımda hiçbir kadını sikmedim. Seviyemi çok düşürdüm. Bu kadının güzelliğini savunacak çok bir şeyim olmasa bile veriyor olması onu güzel kılacaktır. Ben onun içinde en fazla bir dakika kalmayı birçok şeyden fazla isteyecek kadar bayağı bir adamım." diyendir.

8 Eylül 2011 Perşembe

'Smoke On The Water' farklı bir bakış

  Uyandı ve şişmiş gözleriyle baktı aynaya.Sakalları bir haftalık....Acaba daha önce uzamış mıydı bu kadar? Boş ver,sen de.Bazı şeyleri hatırlamıyordu.Ne zaman yaşlanmıştı bu kadar? Göz altlarındaki torbalara baktı,alnındaki çizgilere ve ellerindeki yıpranmalara...
  Gramofonunda tek bir plak vardı.Şimdiye kadar satın aldığı tek plak.Ne zaman aldığı hatırlamadığı bazı şeylere dahil.Deep Purple,Machine Head,jilet,ayna,jilet,ayna,jilet,ayna ve kolonya...
  Bir kova getirdi banyosundan içi su dolu.Mutfaktan aldığı altı kesik şişe gibiydi hayatı.Hatırlayamadığı kesik bölüm.En az plak kadar eski koltuğuna oturdu elinde folyo ile,eskisi kadar iyi olmasa da uydurdu folyoyu kapağa ve hayatında açılan deliklerin hesabını sorarcasına delmeye başladı folyoyu.
  Attı kovanın içine kenara attığı yaşamı gibi,şişeyi.Gazete kağıdına sardığı dalgasını çıkardı ve serdi masanın üstüne.Moruk!!!
  İşte beklediği melodiler,beklediği an...Doldurdu kapağın içini yeşil mi yeşil dalgasıyla..Ateşledi...Smoke on the water...ve çekti...Fire in the sky
  Kafası gelene kadar hayatından 5 dakika 32 saniye....

Aforizma

Köleliği yasaklayan bir tanrı var olsaydı, paranın icadına izin verip köleliğin gelişip modern köleliğe dönüşmesine göz yummazdı.

5 Eylül 2011 Pazartesi

"O"

Ve bir kez daha gece olmuştu işte. Geceleri hiç sevmezdi. Her gece olduğu gibi bu gece de yattığı gibi uyumaya çalışacaktı fakat yine her gece olduğu gibi bu gece de bunu başaramayacaktı. Başaramayacaktı çünkü… Aslında bu olayın belli bir sebebi yoktu. Sadece o böyle biriydi işte. Bu kadar basit ve net.

Sıkıntılı ve yavaş hareketlerle bilgisayarını kapattı, odasının ışığını söndürdü ve t-shirtünü çıkarttı. Ardından kendini yatağın üstüne bıraktı. Gözlerini kapayıp uyumayı denedi ama yine başaramamıştı. Demek ki bu gece de yatakta dönüp duracağız dedi kendi kendine. Hiç sevmediği bir özelliği vardı. Gece olup da yatağa uzandığı zaman, zihni otomatik olarak yaşadığı günün muhasebesini yapmaya başlıyordu. Bu onun için oldukça ağır ve yorucu bir şeydi ama hiçbir zaman önüne geçmeyi başaramadı. Gözlerini kapattığında bütün gün bir film gibi önündeydi işte.. Başrolde de kendisi. Başrolünde oynadığı filmi, sinema salonundan izlemek gibi bir şeydi bu. Ve zihni olayları değerlendirmeye başladı bile.

Anlayamadığı bir şekilde zihni, hep kötü olaylar üzerinde yoğunlaşıyordu. Halbuki gün içinde mutlu olaylar da yaşamıştı. Fakat bu zihninin umrunda değildi. Sadece yaptığı hatalar, gün içinde kırdığı insanlar, söylediği kötü sözler ilgilendiriyordu zihnini. Zihin bunları bir polisin delilleri toplama edasıyla bir araya getirdi, suçunu yüzüne okudu ve onu vicdan mahkemesine sevk etti. Her gece bu mahkemede yargılanmaya da alışmıştı. Ama bu mahkemenin bir yanını hiç sevmezdi. Burada savunma makamının söz hakkı yoktu. İddia makamı olan zihni olayları ve suçları sıraladıktan sonra vicdan değerlendirmesini yapıp, kararını verdi. Ceza ağırdı, sabaha kadar pişmanlık…


Alışık olduğu cezasını bu gece de öğrendikten sonra,yine her gece tekrarladığı olaylardan birine başladı. Dua etmek. Bu onu oldukça rahatlatıyordu. Onun her halini bilen, her dediğini işiten, her dakika onunla olan bir güç olması hoşuna gidiyordu aslında. Bu güce bir isim vermemişti. Bazıları Tanrı dedi, bazıları Allah, bazıları Yehova. Ama o, bu gücün herhangi bir isme ihtiyacı olduğunu düşünmüyordu. Sadece “O” demek bile yeterliydi kendince. Çünkü ona göre sınırlı güce sahip olanlar büyük büyük isimlere ihtiyaç duyarlardı.”O”’nun ise böyle büyük isimlere ya da saraylara ya da altın tahtlara, şana, şöhrete ihtiyacı yoktu. Zaten her şey “O”nundu. “O” varken geri kalan her şey “hiç”ti.

Dua etmeye başladı. Dua etmekteki kasıt herhangi ayet veya sure değildi, sadece içinden gelen cümleleri “O”’na söylemekti.. “O”nu vicdan mahkemesinin kararlarına itiraz edilecek en üst makam gibi görüyordu. Yine itirazını yaptı. Olan biten her şeyi “O”’na anlattı hem de tüm çıplaklığıyla. Başka kimseye karşı bu kadar rahat olamıyordu. Galiba “O”’nu seviyordu.

Ve “O” son kararı verdi. Cezası uykuya dalana kadar pişmanlık süresine indirildi ve iyi halden ötürü çabuk uykuya daldırılmasına karar verildi. İçi rahatlamıştı artık..Nede olsa “O” olayları tün gerçekliğiyle biliyordu. Artık uykuya geçebilirdi. Yavaşça vücudu gevşemeye başladı, gözleri ağırlaştı, zaman yavaşladı, sesler boğuklaştı, artık iç sesini bile net duyamıyordu ve ruhu belki bir daha asla dönmemek üzere “O”’na doğru yola çıktı…

4 Eylül 2011 Pazar

Algıda Seçicilik #1

Bugün burada size bir haberden bahsetmek istiyorum. Haberimizin bağlantısı şurada:
http://sinema.milliyet.com.tr/Charlie_Sheen_harem_kurdu/223/SinemaGaleriDetay/145/1/default.htm

Haberde özetle, Charlie Sheen abimizin aynı evde iki çıtır ablamızla birlite yaşadığı söyleniyor. Kendisi ve aynı evde yaşayan, birbirlerinden de haberi olan iki ablamız da durumun olağan olduğunu ve bu şekilde mutlu olduklarını söylüyorlar.

Ne hissediyoruz arkadaşlar? Özellikle de erkek arkadaşlara bu sorum. Bir "vay **ına koyayım. Adam yaşıyor ulan!" sesi duyar gibiyim. Evet ben de böyle düşünüyorum. Adam gıcır gıcır manitaları götürüyor(?).

Şimdi Charlie'yi ve kütür kütür ablaları boşverip bir yobaz amca ve iki çarşaflı kadın hayal edelim. Bunlar aynı evde yaşıyorlar. Hatta evliler. Ne hissediyorsunuz? İğrenç değil mi? Kendilerine saygısı olmayan kadınlar ve pislik bir adam. Evet ben de böyle hissediyorum. Sorun yok.

Şimdi Charlie abimizi yeniden gözünüzün önüne getirmenizi istiyorum. Yardımcı olması için de şu resmi kullanabiliriz: http://tr.wikipedia.org/w/index.php?title=Dosya:Charlie_Sheen_March_2009.JPG&filetimestamp=20110130071605

Charlie abimizi esmer hayal edin. Simsiyah saçları var. Ancak üç numara yaptırıyor sürekli. Nasıl? Biraz çirkin oldu değil mi?

Neyse devam edelim: Simsiyah sakal ekleyin abimize. Ama uzun hacı sakalı. Kalın kalın ve gür sakallar. Abimizin kafasına da bir şirin takke ekleyin. Böyle bir takke olabilir: http://havludantel.com/tag/beyaz-takke-dantelden/

Evde yaşayan ablalara da kara çarşaf takalım mı ne dersiniz? Gıcır gıcır ablalara pek gitmedi ama öyle tercih ettiler diyelim bir seferlik. Fantazi için felan...

Aa! Charlie ve yobaz amca birbirine ne de benzedi birden. (Farkındayım birden olmadı.) İkisi de alanın ve verenin razı olduğu bir ilişki içinde arzularını yaşıyorlar. Hatta yobaz amcanın kadınları üzerinde sorumlulukları var. Sonuçta ona bu izni veren olgu bazı yükümlülükler de veriyor. Onlara bakması, eşit davranması ve aynı anda ikisiyle birlikte olmaması şeklinde. Üçlü sevişme yok yani amcada. Ama Charlie'ciğim öyle mi? Hepsini aynı anda götürüyor.

Ve biz ne düşünüyoruz? Sırt sıvazlama hareketiyle "Aslanım Charlie!" ve iğrenir bir ifadeyle "Pislik yobaz!"

Diyeceksiniz ki "Birader ne iş! Sen de mi iki karı istiyorsun yobaz amca gibi?". Cevabım net: "Yok hacı. Amca da Charlie de beş para etmez."

Algıdaki seçiciliğimizi fark ettirebildiysem ne mutlu bana.
Saygılar...